29 Ocak 2018 Pazartesi

Agrippa




1486-1535 yıllarında yaşamış, ezoterizm ve simya alanında genelde karanlık ama büyük işler başarmış bir üstad olan Heinrich Cornelius Agrippa, Köln kentinde doğmuştur. Hayatının bir kısmını o zamanın imparatorunun emrinde asker olarak geçirmiştir, doktorluk yapmıştır. Kilise ile her zaman başı belada olan Agrippa Avrupa ülkelerini gezerken Fransız kralı tarafınfan hapsedilmiştir. Özgür kaldıktan sonra kısa süre yaşayıp ölmüştür. 

Hebrew* alfabesinin sayısal değerlerinden,sefirot kavramından,  gezegenelerin ve göksel olaylardan oluşan bir kabala sistemi düzenlemiştir.
En önemli eserlerinden biri Okült felsefe / gizli felsefe(de occulta philosphia) isimli kitabıdır. Kitap üç kısım olarak yazıldı. Bunlar; Doğal büyü, Sayı Büyüsü, Törensel Büyü'dür

Agrippa için büyü oldukça kutsal bir uğraştı.Geomancy adında Geomansi** üzerine de bir kitap yazmıştır.
*: Kadim ibrani alfabesi
**: Çeşitli çizgi, nokta ve benzeri basit şekillerin yorumlanması. Bir kısım okultist fal yöntemi olarak kabul etmiştir.


26 Ocak 2018 Cuma

DEMONİK FELSFEFE ÜZERİNE NOTLAR (NOTES ON DEMONIC PHILOSOPHY)

İnsanoğlu’nun evreni nasıl ki “Kabalistik (Sephiroth) sistem” üzerine dayanmakta ve bu sistem üzerinden yorumlanmaktaysa, Demon evreninin yapısı da “Qliphothic sistem” üzerine kurulmuştur.


Demonik katlar arasında özel olan ve bizim dünyevi(fiziksel) katımıza tekabül eden ve onunla örtüşen bir kat bulunmakta. Her şeye rağmen bu katı tanımlarken, ona bizim astral ve fiziksel(dünyevi) katlarımızdan parçalar içerdiğini ve bir bakıma bu iki katın bir kombinasyonu olduğunu söylemek daha yerinde olacaktır.( Bu kat dipnotta belirtildiği üzere kitabın başlarında 8. Bölümde söylenmiş ancak kurcalamama rağmen bulamadım.) Dokuzuncu ve onuncu Qliphotik katlar ( Demon dişil enerjileri Lilith ve Nahema) birleşerek “Giyehanim” i oluştururken, benzer şekilde Demon evreninin dünyevi ve astral katları da aynı fiziksel alanda birlikte varolmaktadırlar.

Demon katlarının evrensel yapısı pek çok bakımdan insanoğlununkine benzer. Temel bir açıklama getirirsek, örneğin genellikle onların evreni, insanoğlunun evreninin altındaymış gibi yorumlanır( Yeryüzünün derinliklerinde bu varlıkların yaşadığı inancı). Halbuki gerçekte, “Demon” evreni alternatif bir boyutta bizim evrenimize paralel bir düzlemde var olmaktadır. Bu durum bir “karşıtlık” algısı yaratabilir ya da bizim pozitifliğimize karşılık negatiflik olarak yorumlanabilir. Onların evi hakikatta negatif bir yeryüzüdür ve kendi yaşadıkları ve hakimiyet kurdukları düzlemde “Demon”lar insanoğlunun bu anlamda tamamlayıcı parçalarıdır. Bir insan onların dünyasında asla hayatta kalamaz ne astral olarak ne de fiziksel olarak ve gerçeği söylemek gerekirse bir insanın gönüllüde olsa bu evrene yolculuk etmesi mümkün değildir.( Teoride mükemmel düzeye erişmiş bir ustalık elde edilebilirse “downward” olarak demonik katlar belki ziyaret edilebilir ancak bu astral bir intihar olacaktır. Bu sırada fiziksel bedene geri dönebilme şansı oldukça zayıf)

Önceki kısımlarda tartışılan 72 Goetic Demon; “düşmüş melekler” ya da insan- melek birleşmesinden meydana gelen melez yaratılışlar olsun olmasın ,bu varlıkların yaşam sürelerinin ne olduğu belirsiz ve bir tahmin yürütmek zor. Bu bahsedilen “Demonlara” çoğu zaman kendi türleri ve insan türleri arasında Tanrısallık atfedilerek tapınılmış.

İnsan standartları açısında nadiren bir ömrün bir asır sürdüğünü düşünürsek, bu varlıklara bakıldığında, onların ölümsüz oldukları düşüncesi oluşabilir ve teknik olarak aslında bu uygun bir varsayımdır. Tam anlamıyla “Ölümlü” yaratılışlar olarak tanımlanamayacaklardır ancak her şeye rağmen öyle ya da böyle öleceklerdir. Yaralanarak ya da hastalıktan ancak büyük olaslıkla doğal sebeplerden ya da “yaş” yüzünden değil.

Ritüel evokasyon yoluyla bir Demon çağrıldığında (kendilerini gizlemede ve şekil değiştirmede usta olduklarını bilindiği üzre), astral bedeni görünecektir. Tıpkı bizler gibi, onlarında fiziksel bedenleri sınırlandırılmıştır ve bedenleri tam anlamıyla ancak kendi fiziksel evrenlerinde varolabilecek şekilde uyumlanmışlardır. Sadece yüksek düzeyde gelişmiş, özel olan bazılarının astral olarak insanlar arasında gezinmeleri ve insanoğlunun dünyevi katında belli bir süre için varolmaları mümkün.Bunun yanında onlar genelde daha alt katlarda, özellikle insan rüyalarının bulunduğu rüya katında gezinmeyi ve zaman zaman insanların astral bedenleri ile burada iletişime geçmeyi tercih ederler.

Kendi evrenlerinde bu yaratılışlar gerçekten yaşayan, nefes alan varlıklardır ve “Spirit” kavramı onlar için artık uygun bir tanım değildir. Ancak insanlar onları ritüel evokasyon yolu ile çağırdıkları zaman görünen “Spirit” yani astral görüntüleridir, fiziksel bedenleri değildir. Onlar kendilerini “iyi” olarak tanımlarken insanoğlu bu varlıkları “şeytani” olarak algılar ancak bilinmesi ve iyi anlaşılması gereken şey temelde bu varlıklar insanoğlunun zıttı olan varlıklardır ancak şeytani olmaları gerekmez. “İyi” ya da “şeytani” sadece bakış açılarıdır, hakikatın kendisi değildirler.

Onlar kendi evrenlerini “gerçek” olan bizimkisini ise “hatalı, bozuk olan” olarak tanımlarlar ve aslında kendi evrenlerin insanlarınkinden önce yaratılmış olduğu inancına sahiptirler. İnsanları “ Işığın içinde duranlar (light dwellers)” sözcükleri ile tanımlarlar ve onların dünyasının karanlığı, insanların dünyasının aydınığına tekabül edilerek yaratılmıştır. Bu mecazi olarak onların dünyasında “kara güneş” in var olmasıdır ve karanlığı üretir. Bu kaynak aynı zamanda negatif enerjinin de beslendiği kaynaktır ve bizim evrenimizin fiziksel katından oldukça uzakta bizlerin tersine demonların fiziksel bedenlerinin orada gezinebildiği yerdir. Bu yer sanki her an her türlü felaketin doğabileceği yermiş gibi insan algısına yerleşmiştir ve diğer bir açıklamada aslında insanoğlunun rüya katının derinliklerinde varolan ve insanların zaman zaman “cehenneme” göndermede bulunduğu yerin ta kendisidir. Fark sadece demon ve insan yaratılışlarının algısındadır.

Kendi evrenlerinin fiziksel görüntüsünde baskın olan gri ve bazı kahverengi, kırmızı,mavi ve yeşil alanların yanısıra ,ağılıklı siyahi bir sis görüntüsü hakim. Görünülebilirlik oldukça zayıf, atmosfer olarak tanımlanabilecek bu varlıkların enerjisinin besleyen hava ise zehirli ve boğucu. Ağırlıklı kayalık ve dağlık araziler var. Bitki türleri mevcut değil sadece bazı mantar türleri mevcut. Hayvan türleri ise çok sınırlı ve daha çok kendi alt türleri denilebilecek belli yaratıklar var. Demon evreninde hayatta kalmayı başaran bu sayıca az türler, insan standartlarına göre sadece korkutucu yaratıklar olan tanımlanacaklardır. Ek olarak çok sınırlı tipte böcek türü de görülmekte.

Kendi evrenlerinin doğa hukuku, insanların yeryüzüne oldukça benzemekte. Her şeye rağmen bu varlıklar soğukta, fiziksel anlamda ısının olmadığı bir evrende gelişmekteler, insanlarsa aksine ısı ile birlikte. Ateş onlar için cezalandırma uygulamaları dışında çok nadir kullanılan bir araç. Yer çekimi ve maynetizma güç olarak onlarda da mevcut. Enerjiyi emdikleri hava insanoğlu için zehirli ve kendi alt türleri olan bazı yaratıklardan besleniyorlar.

Gözleri karanlığa odaklı olarak gelişmiş ve ışık ihtiyaçlarını bazı özel taşları ve mineralleri kullanarak üretiyorlar. İşitme ve koku duyuları çok keskin ve bu ikisi baskın olarak kullanılıyor.Tatma duyuları ise mevcut değil. Bunun yanında iletişimi kurabildikleri etkili evrensel bir telepati geliştirmişler, sözlü iletişim kullanma durumunda ise sadece çığlık ve hırıltı ortaya çıkıyor.

Bu varlıklar arasında çok nadir kalıcı yerleşim geleneği var. Ufak lejyoner gruplar mağarayı andıran bölgelerde ve geçici yerleşimlerde olmayı tercih ediyor. Sıklıkla boş, yerleşimsiz alanlarda kendi türlerine özel köyler kuruyorlar ancak daha güçlü bir lejyon grubu geldiği zaman onları yaşadıkları yerden sürüyor.

Daha önceki kısımlarda bu varlıkların kendi aralarındaki hiyerarşileri, baskın Demon’lar ve onlar tarafından kontrol edilen lejyonların sayısı belirtilmişti.( Yazar kitabın başlarında Goetia’daki bilgilerden bahsediyor). Bu detaylar yaklaşık 3000 yıl kadar önce yazılmışlardı. Ancak tahmin edilebileceği üzre yüzyıllar içinde bu durumda değişiklikler meydana gelmiş olmalı ve Demon popülasyonunun arttığı hatta büyük çapta arttığı düşünülebilir. O zamanlar( Kral Süleyman dönemi) lejyonların toplam sayısının 7.400.000 varlıktan oluştuğu söylenenler arasındaydı ve bunlar katı bir hiyerarşiye bağlanmış savaşçı varlıklardı. Demon’lar da insanlara benzer şekilde üremekteler ve eğer insan algısıyla bakılacak olursa popülasyonlarının bir milyarı ve belki 2 milyara yakın bir rakamı bulduğunu varsayabiliriz.

Her ne kadar anarşizmin hemen hemen yaygın bir gelenek olduğunu söylesek de, genel geçer yönetim sistemleri, doğasında monarşiye bağlı ve kralcı.Çok sayıda ulusları, bölgeleri, fethetme eğiliminde zayıf ve güçlü olarak gördükleri hakimiyet alanları var. Sıklıkla azınlık olan bir vilayet kaybedilen bölgeyi kazanmada başarılı olabiliyor ancak çoğu zaman daha küçük olan gruplar göçebeliğe ve boyundurluk altına girmeye zorlanıyor. Bu gruplar kültürel olarak insan bakış açısında “kabile” olarak adlandırabileceğimiz gruplar ve dışarıdakilere karşı saldırgan davranma eğilimindeler.

Bu yaratılışların evrimleri insanoğlunun izlediği yolla aynı olmamış. İnsanoğlunun teknolojisi yüzyıllar boyunca gelişirken, bir şekilde onlardaki bu gelişim konudışı kalmış ya da ihtiyaç duyulmamış. Genel yaşayış şekilleri çok uzun periyotlar süresince aynı kalmış. Çevre yüksek derecede muhasım ve saldırgan bir tutumun etrafında şekillenmiş ve ilkel doğa hukuku bu tutumu yöneten tek şey.
Baskın inanç sistemleri özünde paganistik ama bunun yanında çeşitli inanç sistemleri de mevcut. Gene de hepsi, birbirleriyle karşılaştırılabilir “Tanrılar ve Tanrıçalar” kavramlarına tekabül eden bir hiyerarşinin etrafında şekillenmiş ancak bunların çok azına “ezoterik” diyebiliriz. Aslında insan standartlarına göre onların inanç sistemlerini “Ancient” olarak tanımlamak daha doğru olur. Demon’lar arasında sadece güce ve yetkiye sahip bazıları insanoğlunun yekpare inanç sistemlerini idrak edebilmiş ve evrenin temel teorilerinin (“Yaradılış” ve “Bilim” gibi) farkına vararak bunları kullanmış.

Geri kalan varlıkların çoğunun bilgiden mahrum olduğu varsayılabilir çünkü eğitim sistemi anlayışı bu varlıklar için geçerli değil. Kendi kendini geliştirebilme tek temel dürtü. Herhangi bir finansal sistem mevcut değil. Zenginlik katı şekilde birinin ele geçirebildiklerine ve sahip olduklarına bağlı.

Büyü sanatının kendisi, tüm şiddetli amaçlarıyla birlikte insanoğlu tarafından tamamıyla yasaklanmış olsa da demon varoluşunda çok önemli bir yere sahip. Hiyerarşide gücü elinde bulunduran her baskın varlık, kendi hakları çerçevesinde aynı zamanda birer usta büyücü ve bu varlıklar majikal yeteneklerini çok etkileyici seviyelere taşımışlar. İşin aslı, bu varlıklar elde ettikleri baskın statülerini büyük ölçüde majikal yetenekleri üzerinden sağlamış olabilirler. Gasp ve saldırganlık da bu monarşi temeline dayanan hiyerarşide, gücü barındıran bir pozisyonun ele geçirilmesini sağlayabiliyor.

Yazı, arkadaşım ve kardeşim Hançer'in kapanan forumundan alıntıdır

24 Ekim 2017 Salı

İzlanda'nın sihirli tılsımları -5:Þjófastafur -6:Feingur


Þjófastafur: Hırsızlığa karşı koruduğuna inanılır.





Feingur: Bereket getirdiğine inanılır.

15 Ağustos 2017 Salı

Whatsapp

Bana whatsapp'tan ulaşabilirsiniz: 0551 162 7826

3 Ağustos 2017 Perşembe

İzlanda'nın sihirli tılsımları -3:Veidistafur -4:Vatnahlífir

Veidistafur

Veidistafur
:Balıkçılıkta şans getirdiğine inanılır


Vatnahlífir

Vatnahlífir: Boğulmaya karşı koruduğuna inanılır